20 Eylül 2010 Pazartesi

Sirk

Geçen gün kızımın isteği üzerine sirke gittiğimde fark ettim hayatımın da aslında bir sirk olduğunu… Düşünsenize kendi hayatınızı bir, eminim sizinki de Medrano sirkinden farklı değildir. Çıkın hayatınızın etrafında şöyle bir oturun ama sahnenin kenarındaki locaya değil, biraz daha uzaklaşın ve tepeden bakın hayatınıza, aynı bizim sirkte yaptığımız gibi…
İlk sahneyi her zaman sizi korkutan, adrenalin veren kişiler alır. Ne gerek varsa değil mi, eğlenmeye geldiğimiz bir hayatta, bizi korkutmak için uğraşan birkaç tip bulursunuz. Tehlikeli işler yaparlar, bir çemberin içinde ya da dışında kendi yarattıkları… Sizin aklınızı da oraya çekmeye çalışarak o adrenaline ortak etmeye çalışırlar. Onları seyredenler ah ile vah’lar arasında gösterilerini izlerle ve korkuya ortak olurlar. Ne gereği varsa? Bir an ben de kaptırmıştım kendimi ve sonra kafamı çevirdim, onların korkularına, bakmadım, hayatta yaptığım gibi… Sonuçta onlar bu hayatı ve bu tarzı, numaraları seçmişlerdi ve bana ne… Ben korkuyu yaşamak zorunda değildim. Uzaklaştı bakışlarım başka yere ve kafam daha güzel düşüncelere… Ben oraya eğlenmeye gitmiştim, hayata eğlenmeye gelmiştim, birileri ben korkutamazdı, korkutmalarına izin veremezdim.
Sonra bir palyaço geldi sahneye… Bir palyaço ne ki dedim kendi kendime, benim hayatımda o kadar çok palyaço var ki… Kendini gülünç duruma sokan ve o abartılı makyajlarının arkasına saklanan yüzleri ile aslında hiç de komik olmayan… İster istemez beni çok güldürüyorlar hallerine... Ama eninde sonunda sirkteki palyaçolara da acırım hep, gerçek hayattakilere acıdığım gibi… İnsanlar karşısında palyaço durumuna düşmek, sirkte bir meslek ama gerçek hayatta bir trajedi…
Akrobatlarda sıra şimdi de… Ne numaralar var adamlarda yahu… Ne kıvraklar… Aynı gerçek hayattaki akrobatlar, atlayıp, hoplayıp, kıvrılıp, şekilden şekle girenler gibi… Kaç tane akrobat tanıdım bunlardan daha tecrübeli ama işte onların akrobatlıkları sirkte değil, gerçek hayatta para ediyor. Hem de sirkteki akrobatlardan kat kat daha misli… Bu akrobatlara da acıyorum ben… Sen gel bunu gerçek hayatta yap paraya para demezsin ama çalış didin vücudunu terbiye et, ahlaklı iş olarak akrobatlık yap, sirkte göçebe hayatı sür. Bizim hayattaki akrobatlar da seni izlemeye gelip bok gibi para versinler kendi akrobasilerinden kazandıkları para ile loca hatta sirki kapatsınlar. Ne ironi!
Şu köpeklere ve papağanlara bak. Zavallı hayvancağızlar, karın tokluğuna iş yapıyorlar, hem de aklınıza gelebilecek her işi… Araba sürmek de dahil valla… Maksat kulübeye ya da kafese aç dönmemek. Orta gelirin altındaki insanlarım gibi… Tek amaç eve döndüğünde karnını doyurmak ya da aç kalmamak. Ve bunu başarabilmek için kendilerine söylenen ya da öğretilen her işi yapmak. “Ne iş olsa yaparım abi...”
Kafesler kuruldu. Kaplanlar gelecekmiş. Gelsin bakalım kaplanlar… Adam elinde sopasıyla geldi. İşte dedim; benim adamım… Meslek; vahşi hayvanları “terbiye etmek”. Zor iş ha valla… Ben de aynı şeyi yapıyorum. Tam başardım derdin, hop saldırıverir üstüne… Çok dikkatli olmak lazım o yüzden, çok uğraşmak ve çok çalışmak lazım. Kontrol mekanizman ve doğru konutların olması gerekli… Bir de düşün adam bunu kafesin içinde yapıyor, ben doğa da, dışarıda… Adam sadece kaplanlarla uğraşıyor. Ben kaplanı, kendini ormanın kralı sanan aslanı, sinsi yılanları, sıçan ve fareleri, hatta göklerde dolaşan yırtıcı kuşları terbiye etmeye çalışıyorum. Elimde ve dilimde olan kırbacımla…
İşte benim sirkim… Daha Medrano’ya niye gidiyim ki? Çocuklarıma benim sirkimi anlatacağım. İzlesinler babalarının sirkini, hem eğlenir hem öğrenirler. Amaç ta bu değil mi eğlenerek öğretmek. Haydi benim sirkime, 24 saat açık, biletler bedava, seyrederken ye, iç, sıç karışmıyoruz. Telefonlar da açık kalabilir, fotoğraf çekmek, flaş kullanmak serbest… Ama dikkat edin de sirkin bir parçası olmayın. Korkutan insanlardan, şekilden şekle giren akrobatlardan, zavallı palyaçolardan, vahşi ve sürüngen hayvanlardan olmayın sakın… Yoksa sirkin bir parçası olduğunuzda, bu sirkten emekli olana kadar kalırsınız benle, o rolde…

Hiç yorum yok: