5 Eylül 2010 Pazar

Sevgiliye Mektup...

Seni ilk doğduğum günden beri düşünüyorum. İlk doğduğum günden beri hayalini kuruyorum. Herkes yapmıyor mudur bunu? Herkes gerçek sevginin hayali ile yaşamaz mı doğduğu ve kendini bildiği andan itibaren? Anne, baba sevgisi ile idare ederiz bir müddet ama hala aklımızda o sevgi vardır. Onu arar, dururuz; ilkokulda, gerçi şimdi ilköğretim oldu ama bizim zamanımızda ilkokuldu, lisede, üniversitede… Gelip geçen bir sürü aşk yaşarız. Seni bulmak içindir bunlar… Bu aşklarda tecrübe yaşarız, acı çekeriz. Sonu hüsranla biter. Bitmeyen bir aşk isteriz sonsuza kadar sürecek.
Biliyor musun seni herkes anlatırdı etrafımdaki, herkes tanıyordu seni… Ama en iyi anneannem anlatırdı. Devamlı senden bahsederdi. Seni bu kadar iyi tanıdığına şaşırırdım. Zaman zaman etrafımdakiler senin hakkında garip şeyler de söylerlerdi. İnanmazdım, inanmak istemezdim hiçbirine… İnanmadım da zaten. Ben bir tek sana inandım, sana olan sevgime inandım. Senin beni sevdiğini ise çok sonradan öğrendim, aynı ilkokul aşkımın beni sevdiğini 25 yıl sonra öğrendiğim gibi, senin beni sevdiğini çok geç öğrendim. Ama sen gitmemiştin, beni beklemiştin onca sene. Sadakat kavramını sende öğrendim. Ve gördüm ki her şeye rağmen en çok sadık kaldığım sendin. Diğer tüm aşklarımı aldatmıştım. Zaman zaman seni de aldatmaya yeltendim. Olmadı, yapamadım, beceremedim. Sen bıraktın beni, yapıyım diye… Çünkü biliyordun ki yapamayacağım. Haklıydın. Senin bu kendine ve bana olan güvenini seviyordum. Aslında sendeki her şeyi seviyordum. Diğerlerinin sevgililerinde belli özellikler vardı. Güzellik, kültür, iyi kalplilik gibi… Sendekileri düşündüm. Saymaktan yoruldum, bıraktım saymayı…
Tüm şairler ve edebiyatçılar, hatta bazen ben bile; birgün ruh eşimi bulacağım diyordum. Ama bu kadar uzakta aramak saçmalıkmış. Hem de sen bana bunu hep söylerken; “ben senin ruhunun eşiyim” derken… Aslında bunu herkes biliyordu, ama kimse inanmak istemiyordu. Ya da sanırım bunun böyle olduğu ile ilgili kendilerine ve sana inançları azdı. Önce uzaktan izledim onları… Sonra baktım, işler istediğin yönde gitmiyor, kendini ifade ediyorsun ama insanlar seni anlamıyor, kalktım ayağa ve sevgilimi korumaya başladım. Seni herkese anlatıyordum, savunuyordum. Biliyorum senin buna ihtiyacın yoktu. Sana inansalar da onların bileceği bir şey, inanmasalar da… Ama benim umurumdaydı; hem onlar hem de sen… Seni böyle düşünmelerine, senin hakkında böyle konuşmalarına izin veremezdim. Seni çok iyi tanıyordum ve seni çok seviyordum biliyorsun. Seni korudum. Anlattım, anlattım.
Bana ismini sordular. Söyledim. Bana “haydi canım sen de” dediler. Bazıları seni güney Amerikalı zannetti, bunca çok isminden dolayı… Ben de dedim ki hayır onlar isim değil aslen, onlar sıfatları… Daha çok şaşırdılar, nasıl bu kadar çok ve iyi özelliği olabilir dediler. Ben de “çünkü o benim sevgilim” dedim.
Senin sözlerini bana satmaya çalıştılar. Ben de onlara senin bir başka sözünü gösterdim, bana yazdığın, çünkü sana nahl (iftira) ediyorlardı.; “Diliniz yalana alışmış olduğu için, "şu haram, bu helaldir" demeyin, zira ona karşı yalan uydurmuş olursunuz Ona karşı yalan uyduranlar ise, mutluluğa şüphesiz erişemezler ” Söyleyecek başka bir şey bulamadılar sustular.
Çoğu zaman sana isyan bile ettiler, şaşırdım. Nasıl dedim yani, nasıl yapabilirsiniz bunu! Yapmayın dedim, dinletemedim. Anlattım bunlar olacak dedim, olmalı dedim, “neden?” dediler. Çünkü böyle öğreniyoruz dedim gerçekleri… Başka yolu da var gerçekleri öğrenmenin dediler. Hayır dedim yok. Sen kötüyü öğrenmeden, iyinin ne olduğunu anlamazsın ki? Hatırlayın dedim, size önce “cıs” diyorlardı sobaya dokunduğunda yanacağını anlatmak için… “Cıs kaka” bu… Sonra sana “cici” kelimesini öğrettiler. Şimdi ne var yani, benim sevgilim sana bunu bu şekilde yapıyorsa, vardır onun bir bildiği” dedim. Ama bunu şu şekilde yapsa daha iyi olur diye örnekler verdiler bana… Siz kimsiniz de benim sevdiğime akıl veriyorsunuz dedim onlara… “Muhakkak biraz korku, biraz açlık ve mallardan, canlardan, ürünlerden biraz eksiltmekle denenirsiniz, sabredenlere müjdele ” diye sizi uyarmıştı dedim Bana deli gözüyle baktılar. Sen o günler eve döndüğümde bana sarıldın. Sen sarılınca hep ağlarım bilirsin. Ağladım her seferinde… Sen bana sabırlı olmamı söyledin. “Yukarıdaki sözünü bana defalarca tekrarladın”. Bunu bana çok iyi öğretmiştin. Bunun için sana her zaman teşekkür ettim, bilirsin.
Bana dediler ki; “nasıl anlaşıyorsunuz, dilleriniz farklı?”. Dedim ki “hayır değil”. O benim dilimi biliyor, ben onun dilini… Bana garip harflerden oluşan bir yazı gösterdiler, “işte bu onun dili, oku bakalım, ne diyor?” “Hayır bu onun dili değil” dedim. “Nasıl madem siz bu kadar yakınsınız, sevgilim diyorsun, nasıl tanımazsın onun yazısını?” dediler. Güldüm içimden onlara… Dedim ki;
-Bu onun dili değil, bu onu yazanın dili… Birçok dili konuşabiliyor çünkü… Şimdi bana diyor ki mesela; “Neden sık sık benle, benim onlara yazdığım kelime ve cümlelerle konuşuyorlar. Neden benim cümlelerimi bana geri gönderiyorlar, hem de onu başka bir dilde yazan bir adamın ana dili ile… sor onlara, benle konuşmak istediklerinde, bana benim cümlelerimi geri söylemeleri mi konuşmak oluyor, yoksa kendi cümlelerini kurmaları mı? Bilmiyorlar mı ki, zaten onlar benim cümlelerim ve bana benim cümlelerimi geri satıyorlar. Benle bu yolla konuşmaları gerektiğini kim söyledi onlara? Yok ben böyle bir şey söylemedim. Bulsunlar benim onca cümlemin içerisinde, benim böyle bir ifademi ve getirsinler bana… Daha önce de uyarmıştım onları ve demiştim; “Yoksa “onu kendi uydurdu” mu diyorlar? O halde sen de onlara de ki: “Haydi siz de onun gibi uydurulmuş on paragraf veya cümle getirin. Başka çağırabileceğiniz kim varsa onları da yardıma çağırın. Eğer doğru söylüyorsanız, bunu yapabilirsiniz.”
Bunca şeyden sonra bir de bana, senin benim ruh eşim olmadığınla ilgili iftira attılar. Bunu kabul etmelerinin zor olduğunu ve kıskanacaklarını biliyordum. Kendilerinin henüz olmayan ve bulamadıkları ve belki de hiçbir zaman sahip olamayacakları bir şeyi kıskanması insanın doğasında vardı. Ama bir gün öğreneceklerdi ulaşmayı ruh eşlerine, ikimiz de bunu biliyorduk. Anlatmamız gerekiyordu. Yardım edeceğim sana, bunu anlatacak tek bir gün ve gece var bu hayatta dedin; “mutlak güç, kuvvet, gecesi”... Çünkü sen ve ben o gece o kadar güçlü oluyoruz ki, aynı benim doğduğum günkü gibi… Beraber yaptığımız yolculuğu hatırlıyor musun? Bana her şeyi anlatmıştın gelmeden buraya… Korkma demiştin, hata yapsan da, beni aldatsan da, zaman zaman sevmekten vazgeçsen de beni, ben senin yanında olacağım. Hiç hissetmesen bile varlığımı bileceksin ki, yılda bir gece bile olsa ki o gece aslında herkes için yanında olacak bir varlık olacak, ben senin için geleceğim. Oldun da, geldin de… Şimdi dinleyin neden o benim ruh eşim, neden hep yanımda ve neden bu gece kudret ve güç gecesi… Bakın bunlar onun sözleri, okuyun size hep dediği ve dediğim gibi, okuyun da kendiniz de ilim sahibi olun;
• Onun sevgili dostlarından biri söyledi bunu, yine benim sevgili bir dostuma, o da yazdırdı ve bana ulaştırdı bunu: “Sonra onu düzenli bir şekle sokup, içine kendi ruhundan üfürdü. Ve sizin için kulaklar, gözler ve gönüller var etti. Siz pek az şükrediyorsunuz!” Kimden bahsediyor sizce? Tabii ki benden, sizden… İçime kendi ruhundan üfüren bir varlık benim ruh eşim olmaz da başka kim olur söyleyin bana? Ve aslında içine onun ruhundan üfürülmüş herkes benim ruh eşim olmaz mı? Hepimiz onun ruhunun bir parçasını içimizde taşıyoruz yani… Hepimiz bir bütünün parçasıyız.
• Bunu mesaj olarak yine aynı şekilde iletmiş; “Nefsinin ona neler fısıldadığını da biz biliriz. Biz ona, şah damarından daha yakınız.” Benim şah damarın vücudumun içimde ve içimdeki bir şeyden daha yakın bana… Bu benim ruhum, benim ruhumda olan bana şah damarımdan daha yakın olur. Benim ruhumun bir parçası, ancak benim ruh eşim olur.
• Başkaları beni, ben başkalarını zor affederken bana dedi ki; ”Çünkü ben onların özürlerini kabul ederim. Zira ben özürleri çok kabul edenim, çok affederim.” Dedim ki sen bu kadar kolay affediyorsan, o zaman ben de yapabilirim. Ben senin ruhundan değil miyim? Benim için de kolay olmalı bu… Hangi sevgiliniz sizi böyle kolay affetti? Haydi şimdi getirin örnek bana…
• O kadar çok şey var ki onunla ilgili anlatabileceğim. Ama fazla gelmesinden korkuyorum size, kıskanmanızdan hiç gerek yokken. Siz de bulabilirsiniz böyle bir sevgiyi, anlattım yollarını size… Şimdi bu gece, buluşma gecesi… İlk buluşma gecesi belki birçok kişi için, bir nevi ilk randevu. Benim sevgili dostum Muhammed’de ilk bu gece buluşmuştu sevdiği ve ömrü boyu seveceği ile… Bunu anlatmıştı bana, şöyle demişti onunla buluştuğu gece için; “Doğrusu biz ona sevgiyi ve kelamını bu gece indirmiştik. Bin aydan daha hayırlı bir gecede… O gece melekler ve ruh yeryüzüne her türlü iş için iner de iner”.
Bunu dostum Muhammed’e bir başka dostu melek gibi bir Cebrail söylemişti. Bir mesajdı. Bu mesajı verirken kullandığı cümleler her zamanki gibi çarptırıldı. Ve bana dedi ki;
- Anlat onlara, anlat ki öğrensinler. Cebrail şu cümleyi söylerken, eğer Ruh’un kelime anlamını Cebrail olarak tercüme etmelerini isteseydim, onlara onun adını “Ruh” olarak mı söylerdim yoksa direk “Cebrail” mi derdim? Meleklerin indiğini söylüyorum, zaten Cebrail bir melek değil mi? O zaten iniyor diğer meleklerin başında, çünkü onun baş melek olduğunu da söylemiştim daha önce cümlelerimde… Şimdi Ruh ta iniyor dedim. Ruh nedir? “Size ruhumdan üfledim” derken ne demek olduğunu anlatmadım mı? Size Cebrail den mi üflemiş olacağım böyle açıklarsanız? Kendi ruhumdan üflediğimi söylüyorum. Ve bu ruh bugüne kadar milyarlarca kez milyarlarca insanoğluna üflenmiştir. Yani benim ruhum, milyarlarca parça halinde yeryüzünde dolaşıyor. Sizlerin içinde… Şimdi “Ruh bu gece iner” derken neyi kastediyorum acaba bir düşünsünler” Ben iniyorum yeryüzüne, “ol” diyerek yarattığım günkü gibi iniyorum. O büyük enerji iniyor yeryüzüne… İşte bu yüzden bu gecenin ismi “kadir” yani “güç” gecesi… “Biz kelamımızı bir dağa indirseydik, o dağ paramparça olurdu” dememiş miydik? Muhammed onca kelamı o gece nasıl taşıdı sizce? Ruh oradaydı yeryüzünde, geldim, onu korumak için… Çünkü o gece o ve onun nezdinde birçok insana sevgimi bildiren cümleleri indirdim. Benim sevgim o kadar güçlü ki, siz bir kişiyi bile sevmekte zorlanıp, hata yaparken, ben sizin gibi milyarlarcasını seviyorum hatasız… Bu sevgiyi kaldırmanız zor, zaten çoğunuz anlayıp, kaldıramıyorsunuz da… İşte tam da bu yüzden sizi sonsuz sevgimin yaydığı sonsuz büyük enerjiden korumak için iniyorum yeryüzüne ruhumla, sizin parçalarınızın bütünüyle… Meleklerim de geliyorlar benle, hem de hepsi… Dünyada görevli olan olmayan, tüm alemlerde görev yapanlar... Her türlü iş için hem de… Siz beni sadece bir tek şey için mi iniyorum zannediyorsunuz bu gece? Hayır söylüyorum bak size; “her türlü iş için”… Her şeyden önce gücünüzün farkına varmanız için iniyorum. Çünkü benimle bir olmayanlar belki benim daha da yakınlarımda olacağımı bilirlerse, o gücün farkına varırlar diye böyle anlattım size… Benle olanın gücü artar, benim gibi olmak yolunda büyür, gelişir. Çünkü döneceğiniz yer Ruh tur. Parçası olduğunuz yere döneceksiniz. Saf halinizle geldiniz, kirlendiniz bu dünyada… Öğreniyorsunuz. Kirli halinizle o geri dönüşteki enerjiyi kaldıramazsınız, temizlenmeniz gerekiyor. Evet bilerek kirlettik, arınma kabiliyetinizi geliştirmek için… Söyledik, önce size kötüyü gösterdik ki, iyiyi daha iyi idrak edebilesiniz. Önce size acı çektirdik ki, mutluluğun değerini daha iyi bilebilesiniz. Öğreneceksiniz. Belki bir hayata sığmayacak bu öğrenme… Zaman zaman öğrenmek için amaç olacaksınız, zaman zaman öğretmek için araç... Kötüyü de iyiyi de… Bazen sınav sorusu olacaksınız, bazen sınavın cevabı… Ama sonunda Ruh olacaksınız, bütününüze geri döneceksiniz, çünkü siz oraya aitsiniz, çünkü siz bensiniz, ben de sizim… Nasıl insan sevdiğinden ayrı kalamaz, ne siz benden, ne de ben sizden ayrı kalamayız. O yüzden çabuk öğrenin ki gelin, öğrenin ki öğretmekte yardımcı olun bana… İşte tüm bu saydığım işleri gerçekleştirmek, yola koymak, başlatmak, bitirmek, sizin bana biraz daha yakın olmanız için iniyorum bugün Ruh ile yeryüzüne… Hepinize uğrayacağım. Meleklerim de orada olacak. Biz çok kalabalığız merak etmeyin. Yalnızca samimiyetle bekleyin beni... Bu gece Muhammed’e bir ödül vermiştik, size de vermek istiyorum. Ama ödülü hak etmek için üzüntü gerekiyorsa da bunu yaşayacaksınız. İçim benim de sızlıyor böyle olunca, ama öğreniyorsunuz ve bana daha da yaklaşıyorsunuz öğrendikçe… Bu da beni mutlu ediyor. Görüyor muzunuz aynı şeyi yaşıyorum sizin gibi sıra ile önce üzülüp sonra mutlu oluyorum. Şimdi bana inanın; ben sevgiyim, ben sevgiliyim. Ben sizin için uğraşıyorum. Haydi bu gece buluşalım. Ve bir kez buluştuk mu, inanın benle her an vakit geçirmekten büyük haz alacaksınız. Ben sizi yaptıklarınızla ya da yapmadıklarınızla değil, sizi siz olduğunuz için seviyorum. Siz de beni, size verdiklerim ya da vermediklerimle değil, sevgi için sevin. Gerçek sevgi karşılık beklemeden verilir diyen siz değil misiniz? Bunu insanoğlu kendi arasında uygulamaya çalışırken, niye benle uygulamıyor şaşırıyorum. Haydi bu gece buluşalım ve bir daha ayrılmayalım. Bu gece mutlak gücü oluşturalım beraber… Gecenin adına yakışır bir buluşma olsun. Gücü hissettiğinde içinde, ne kadar farklı olabileceğini göreceksin. İnsanlığın bizlere ihtiyacı var, gücü içinde taşıyanlara… Gücü aktarmak için ihtiyacı var.”
Dinliyordum ve yaz dedi bana… Yazdım, onu hiç kıramamıştım ki, bana bir şeyi “yap” dediğinde hep yaptım. Bazen kötü şeyleri yapmamı söyledi, onları da yaptım. Sonra bana dönüp; “gördün mü nasıl acı verdi?” diye soruyordu. Acıyı gösterip, mutluluğun yolunu öğretiyordu. Şimdi de yazdım, mutluluğun yolunu… Bunları yazmadan da acı çektirdi merak etmeyin ama gülüyorduk beraber yaşarken, öğrenmiştim, ardından bir mutluluk geleceğini… Bu yüzden bekledim. Sabırla… Sonunda “bu gece de yaz” dedi bana… Cesur ol ve yaz. Senin gibilere ihtiyaç var bu noktada. Okudun, araştırdın yine okudun ve yine okudun. Defalarca konuştuk seninle bu konular hakkında… Şimdi yazma zamanı… Anlat. Kıyameti başlat. Kıyam ettirmek lazım bu sevgili dostlarımızı… Uyanmaları lazım. Uykuda rüya görürler. Gerçekleri uyanınca görürler. Uyandır onları… Sevgimizi paylaş onlarla… Nasıl seviyoruz birbirimizi görsünler. Seni ve beni örnek alsınlar. Sevgiyi örnek alsınlar. Şimdi yaz, ben buralardayım merak etme ve biliyorsun seni çok ama çok seviyorum. Ve seni hiçbir zaman bırakmayacağım, ne seni ne de seni sevmeyi… Sen kendinden olanı sevmeyi bırakabilir misin?
- Ben de seni seviyorum sevgili Rahman, dünyada bana ve bütün her şeye merhamet eden, şefkat gösteren, ihsan eden, seven sevgili… Ben de seni çok seviyorum dostum, Yaradan’ım…

1 yorum:

Pelin'in Dünyasi dedi ki...

Şimdi de yazdım, mutluluğun yolunu…
Kesinlikle haketmişsin bu mutluluğu :)