2 Eylül 2010 Perşembe

İnanç mesajı...-1

- Bu “Tanrı” kelimesinin günah olması konusunda hala yola gelmedim ama ben… Baktım şiirinde de “Tanrı” kelimesini kullanmışsın. Beğenmeyecektim aslında onu… Sonra geneli çok güzel diye beğendim. Biliyorsun düşüncemi, Allah veya O’nun isimleri haricindeki kelimeleri kullanmanın günah olduğunu düşünüyorum, öle de duydum ve okudum birçok ilim adamından… Hatta bir tanesi bir gazetede bile yazıyor ve TV programları var biliyorsun, konuşmuştuk.
- O sana günah fikrini aşılayan malum yazarın, köşe yazısını yazdığı sayfasında da Allah yerine bu kelime vardı dünkü gazetede biliyor musun? Ve benim karşıma çıktı bu yazı, üstelik okumam bile o sayfayı… Sen aklıma geldin direk olarak… Tanrı böyle kanıtları insanlara taşımam ve haklı çıkmam için benim önüme serer her zaman… O yüzden seviyorum O’nu çok…
- Ballısın. Her seferinde sinir bozacak kadar da haklı çıkma yahu…
- Yok, O bana ballı demez, “sevgili Cem” der. Sinir bozmak için yapmıyorum ki bunu, rahatlatmak için yapıyorum herkesi… “Takılmayın” diyor; gereksiz şeylere… “Bana ulaşmak için bir isim zikretmene gerek yok” diyor. “Düşün, oku ve bana ne dersen de” diyor. Çünkü onun “bana öyle deme, böyle de” diyeceği bir kompleksi yok. “Bana ne dersen de ama beni sev, bana güven” diyor. “Adem ile Havva” hikayesinin yazısının girişine bir bak. İlk paragrafta; bu Tanrı’nın sureti… Sen ona ne dersen de, onun yüceliğini değiştirmez ki bu, onun sana olan sevgisini de…
- Baktım şimdi, gerçekten de haklıymışsın… Bak yola geldim :)
- O senin ve onun arasında bir şey… Bana yola geldiğini göstermek isterse zaten, senin bana vereceğin yanıt ile değil, bizim ikimizin arasındaki bir yöntemle yapar.
- Ya of tamam yine haklısın. İnanıyorum, şimdi dediklerine, madem o da köşesinde yazmış. O zaman günah değilmiş demek ki… Ben de bunu başka hocalardan duymuştum kendim uydurmadım ki… Bir hocanın dediğini diğer hoca tutmuyor ya!
- O yazdı diye mi inandın? Demek ki tutmuyor hocaların söyledikleri şeyler kendi içerisinde bile değil mi? Tutmuyorsa ne yapmak lazım o zaman?
- O zaman Kuran'ı Kerim 'in mealini alıp okumak lazım… Ama kitap okur gibi değil, yavaş yavaş, tefsir ede ede, okumak lazım. Aramıza bir aracı sokmamamız lazımmış. Benim yeni hoca böyle dedi
- Aferin ya benim öğrenciye…
- Bu kafama yattı. Sağol hoca…
- Ben söylemedim bunu, O söyledi ilk… Ve dedi ki bir ayetinde ayrıca " biz size bazen kullarımızla bazen de elçilerimizle mesajlar yollarız, siz kimsiniz de buna inanmıyorsunuz"

- Tamam mutlaka ama ben farkına sende vardım. Doğru çok doğru bu da… Sağol senden inanç hakkında çok şey öğrendim. Gerçekten müthiş, vizyonumu değiştirdin. Artık TV’de açtığım her hocanın her söylediğine sorgusuz sualsiz inanmayacağım. Önce okuyacağım. Duysam bile, okuyacak ve ondan sonra neye inanacaksam inanacağım... Din konusunda bir bakış açım yoktu açıkçası, kim ne derse o yöne gidiyorduk. Koyun psikolojisi…
- İnanç tatlım inanç, din değil… Dinler insanların arasına sınırlar çeker. Ama inanç; tek Yaradan’a, Tanrı’ya, Allah’a inanç, insanları birleştirir ve varılmak istenen nokta da budur. Sevgiye, iyiliğe inanç… İşte o yüzden İslam felsefesi diyorum sana… İşte o yüzden İsevi felsefe, Musevi felsefe diyorum. İbrahim’in felsefesi diyorum. Nasıl Aristo’yu ve diğer filozofları tüm dünya kabul ediyorsa, fikirleri tartışılsa bile… Musa, İbrahim, İsa ve Muhammed gibi filozofları da kabul etmeli, ortak noktalarında birleşmeli. Sonuçta Aristo’ya da o cümleleri söyleten tek bir Tanrı, diğer elçilere de… Şimdi anladın mı “biz size bazen kullarımızla bazen de elçilerimizle mesajlar yollarız, siz kimsiniz de buna inanmıyorsunuz” ayetinin detayını… Mesajları yalnızca elçiler getirmez Yaradan’dan; Aristo, Mustafa Kemal Atatürk, yolda yürüyen adam, köşedeki bakkal, komşunun çocuğu, hatta ben bile getirebilirim. Getirmem istenir ve o mesajı taşıyabilecek ve inandırabilecek güç verilirse bana…

Hiç yorum yok: