23 Temmuz 2010 Cuma

O Paris olmalı...

O Paris olmalı…
Ben Roma’yım, o Paris olmalı… Uzaktan da olsa hayranlıkla izleyebileceğim ve hep ona gitme hayali kurabileceğim bir şehir gibi... Ve her varışımda kapanıp üzerine defalarca öpebileceğim. Mireille Mathieu bizi düşünerek söylemiş olmalı yıllar öncesinden “Une Histoire d’Amour”u (Bir aşk hikayesi). O Paris olmalı.
Ben Roma’yım, o Paris olmalı… Sarayları olmalı, karakterini temsil eden asil, klasik… O saraylarda yalnızca ikimize özel balolar düzenlenmeli. Balon etekler giymeli benim için saçlarını lüle lüle toplamalı, elinde yelpazesi, dans etmeliyiz, çalarken orkestra… En büyük salonunda sarayın, devasa kristal avizeler aydınlatırken ve 16. Louis otururken tahtında, hayranlıkla izlemeli aşkın dansını… Yves Montand orkestra eşliğinde söylemeli “Je t’aime pour toutes les femme que je n’ai connues” (tanımadığım bütün kadınlar için seviyorum seni).O Paris olmalı.
Ben Roma’yım, o Paris olmalı… Düşüncelerinde, metro ile dolaşır gibi Paris’te, her yere on beş yirmi dakikada gidebileceğim, kıvrımları olmalı. Karışık gözükmeli ama kolayca keşfetmeliyim dolanırken, benim için renklendirmiş olduğu, kullanacağım yolları… Kaybolmamalıyım düşüncelerinde… Edith Piaf’tan “La Vie en Rose” (pembe hayat)çalmalı yolculuklarım boyunca... O Paris olmalı.
Ben Roma’yım, o Paris olmalı… Bir Eyfel kulesi olmalı demirden yıkılmaz, aşkını, sevgisini gösteren… Her yerden baktığımda görebilmeliyim o kuleyi… Görmesem de bilmeliyim orada olduğunu ve olacağını… Herkes bilmeli ki O aşk için yaratılmış. Gidip görmek isteyen görebilmeli, ama sahip olamamalı. Başka aşıklara ilham vermeli. Ama sadece benim olmalı. Enrico Macias söylemeli “Si tu n’existais pas, dis-moi pourquoi j’existerai” (sen olmasan ben ne için var olacaktım). O Paris olmalı.
Ben Roma’yım, o Paris olmalı… Bir yer olmalı içinde, en tepede, sanata ve edebiyata ayrılmış. Orada buluşmalıyız onunla ve konuşmalıyız; sanattan, kitaptan, dinlerken müziğimizi… Tatmalıyız en değerli şaraplarından, sohbetimize katık ederek… O’nun Montmartre’ı olmalı. Orayı sadece sanata ve edebiyata değer verenler bilmeli ve dinlemek için gelmeli orada anlatacağım hikayelerimizi… O resmimi çizmeli benim kara kalemle ya da fotoğraflamalı, ölümsüzleştirmek için sevgimiz… O anda Adamo eşlik etmeli sohbete kadife sesiyle; “L’amour te ressemble” (aşk sana benziyor). O Paris olmalı.
Ben Roma’yım, o Paris olmalı. Uzun bir caddesi olmalı, her zaman çıkıp yürüyebileceğim ve her yürüyüşümde farklı bir keyif yaşayabileceğim. O caddede her yürüyüşümde, ondan bir parça alabilmeliyim ama karşılığını ödeyerek, aynı alışveriş yapar gibi Champs Ellysées’de ve Paris hatıraları alır gibi… Aldığım her şey onu hatırlatacak birer anı olmalı, o uzun yolda… Ve o bana eşlik etmeli her seferinde ben yürürken, rehberim olmalı; Natalie’si gibi Gilberty Becaud’nun… O Paris olmalı.
Ben Roma’yım, o Paris olmalı. Sonbahar gibi olmalı, Paris’in sonbaharı gibi… Yapraklarını dökerken bile ağaçları, güzelliğinden bir şey yitirmemeli O... Hatta bu mevsimi en güzel zamanı olmalı hayatının… O döneminde hayatının aşk daha da artmalı ona karşı… Ve hep o mevsimde yaşamak istemeliyim onda… Edith Piaf bize ulaştırmalı, sanki hayatımızın o dönemi için yazılmış şarkısını pikabımızdan, hafif cızırdarken melodi; “Les Feuilles Mortes” (ölü yapraklar). O Paris olmalı.
Ben Roma’yım, o Paris olmalı. Aşk olmalı, sevgi olmalı. Bağırmalı bunu tüm dünyaya ve kabul etmeli herkes o şehr-i aşkı... Tüm bahçelerinde yaşayabilmeliyim o sevgiyi… Notre Dame’ı olmalı, önünde dünyanın merkezinin işareti olmalı, benim dünyamın… İmkansız olmamalıyız, Zangoç ile Esmeralda gibi… Uzaktan sevmemeliyiz. Lara Fabian’ın dediği gibi sevmeli beni “Je t’aime” derken… Ben onu tüm şarkılarla severken… O Paris olmalı.

Hiç yorum yok: